RSS

PARİS…PARİS…3.GÜN – ve sonunda EYFEL…

Online bileti yanlış tarihe aldığımız için tekrar Paris merkeze dönüyoruz. Disneyland’ın hemen önünden kalkan trenlerle şehre ulaşmak mümkün. 5-6 euroluk bir bilet gerekiyor. Yalnız eşim sonradan fark etti ki, normal metro biletini de okuyor turnike… Biz çözemedik belki siz çözersiniz J

30-40 dakikalık bir tren yolculuğundan sonra, Eyfel’e yürüme mesafesinde olan bir durakta indik. Yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşten sonra Eyfel bütün ihtişamı ile yeniden karşımızdaydı. Rezervasyon saatimiz gelene kadar banklarda birer kahve içtik. Büyük boy sütlü kahvenin 2 euro, 500 ml suyun 3 euro olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Girişteki aramaları geçtikten sonra, asansöre bindik. Birinci ve ikinci katında restoranların olduğu Eyfel Kulesi’nin en üst katına çıkmak için 2. Katta asansörü değiştirmek gerekiyor.


Ben o manzarayı kaçırmamak için asansörün camlı yanından ayrılmasam da, eşim yükseklik korkusu nedeniyle tam ters istikamette durdu.

Burayı uzun uzun anlatmak istemiyorum… Hakikaten gidin ve yaşayın…

Eyfel Kulesi’nden aşağı indiğimizde, uygun fiyatlı alkollü içecek almak için bir dükkan bulmamız gerekti. Çünkü Disneyland bölgesinde o tarz yerler yok. Biz de direk Disneyland’dan havalimanına geçeceğimiz için o gece bu alışveriş işini halletmemiz gerekti. Ufak bir dükkandan ihtiyaçlarımızı aldık ve metroya doğru yürüdük. Metrodan trene aktarma yapmamız gerekti. Metro’da problem yokta, trene geçerken aynı hattan giden iki tren olduğunu fark etmeden ilk duran trene kendimizi attık…Ve iki durak sonra yanlış trende olduğumuzu anlayıp indik. İndiğimiz tren durağının korku filmlerinden aşağı kalır yanı yoktu. Elimizde ağır paketler, rüzgardan uçuşan gazeteler, idrar kokan bir tren istasyonu… Tam da ne yapacağız derken, zenci bir amca yanımızda bitiverdi “Bir şeye ihtiyacınız var mı” diye… Sorduk, yolu gösterdi. Trene sonunda binmeyi başardık.



                
Fakat tren ve trendeki tiplerin pek hoş ve sağlam pabuç gözüktüğünü söyleyemem. İçimden diğer hat daha iyiydi diye düşünürken eşim “Çevrene bir bak, bir tuhaflık yok mu” dedi. Tuhaflığın tam olarak ne olduğunu size açıklayamayacağım ama tuhaftı. Son 3 durak kala koca vagonda sadece ben, eşim ve bir bayan kaldık. Sonra tren durdu. Saat çizelgesinde son tren saati 00.16 gösteriyordu. Saatse daha 23.20’iydi. Biz ne olduğunu anlamaya çalışana kadar yanımızdaki bayan “Sefer bitti, tren son 3 durağı gitmeyecek” dedi. Allah’tan en ön vagondaymışız. İndik, kondüktör bayana saatin daha erken olduğunu söyledim, o da bana sizden başka müşteri yok başka bir yol bulun dedi. İçimden diyorum “Hani bayılıyoruz ya Avrupalıya, al sana Avrupa’lı, bir de saat ve zamanlama konusunda bizi beğenmezler…” Her neyse, ben başladım kadınla tartışmaya. Eşim ve diğer bayanda beni seyrediyor. İndirdiği durak ıssız ve karanlık, sokak lambası bile yok. Tamam cesurumdur, macerayı severim de her şeyin de bir haddi var! Kondüktöre, götürmek zorundasınız daha son saat değil, biz turistiz, buradan dönemeyeceğimize göre polis çağıralım bari o götürsün dedim bir çırpıda… Korku denilen şey unuttuğun yabancı dil kelimeleri bile bir anda hatırlatıveriyor. Kadın tamam götüreyim deyip koltuğuna yeniden döndü, bizde 3 durak daha gidebildik. Eşimin bu konu hakkındaki eşsiz yorumu – sağolsun bütün yakınlarımıza da anlattı- “Gizem, İngilizce bile tartışabiliyor. İnsanın ruhunda olmaya görsün” oldu.

Durun daha olay bu kadarla bitse! Disneyland’ın yanındaki tren istasyonunun kapanış saati 01.00 gözükürken, saat daha 00.00 olmamasına rağmen bütün çıkışları kapatmışlar. Kaldık tren istasyonunun içinde! Ne yapacağız derken, alçak bir turnike ilişti gözümüze, tam atlayalım bari diye düşünürken, uzaktan bir bayan geldi kendi kartını okuttu ve bizi istasyondan –Allah razı olsun ki- çıkarttı. Ve bütün bu aksiyon, Absent markalı içkiyi alabilmek için oldu sanırım J

Böyle bir günün ardından su toplayan ayaklarımızı yukarı kaldırıp, uyuduk…

Gizem TUTAR - Aralık 2011

Yeni Yazılar E-Mail Adresinize Gelsin!


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Paylaş
9