RSS

Ben kimim?

Ben kimim sorusuna yanıt aradım bütün gün…

Kendimi profesyonel olarak tanımlamaya, özgeçmiş yazmaya ve hazırlamaya o kadar alışmışım ki…

Kendimi kendim olarak anlatmak biraz zor geldi ne yalan söyleyeyim…

Ben de beni yakından tanıyanlara bir sorayım istedim…
“Beni bir iki cümle ile tanımlar mısınız?” diye sordum…

İlk gelen yanıt ismini paylaşmak istemeyen bir arkadaşımdan geldi… Kendisinden bahsedeceğim ama biliyorum çok mütavazidir bu sefer arayacak “lütfen kaldır onları Güzel İnsan” diyecek J Ve o nedenle onu anlatma kısmını geçiyorum ne de olsa onu bilenbilir… Yorumu da: “Öyle seni kısaca anlatacak bir cümle bulamadım. Seni anlatmaya kalksam, sayfalar alırsın. Seni anlatmak günler, aylar sürer… Taş gibi, yüreğin, duruşun…

İkinci yanıt Avni Aykol’dan geldi. Aklımız kendisi ile genelde aynı çalışır. Herkes fasıla gitmek ister, ikimiz diskoya… Herkes evde oturmak ister, biz kendimizi sokaklara atmak… Hani derdin ne denli büyük olursa olsun, yanında kederin durmadığı adamlar vardır ya… İşte Avni onlardan… Canın mı sıkıldı, yüreğin mi daraldı hemen yanına git, iki muhabbet tüm neşen yerinde… Avni ve birkaç arkadaşım daha, bana hayatımda ilk kez “abla” deyip, yaşlanmaya başladığımı fark ettiren kişiler oldular. Hayat işte, bende bir anda “abla” oluverdim… Beni “deli dolu, hırslı, sempatik, sevimli ve dünya tatlısı” olarak tanımlasa da samimiyetimiz arttıktan sonra kurduğu şu cümleyi asla unutamam: “Seni ilk gördüğümde gayet ciddi ve dik bir şekilde yürüyordun. Ayağında topuklu ayakkabılar vardı, o gün senden fena tırsmıştım.” Merak etme Avni, Chunlie gibi zıplayıp topuklu ayakkabı ile tekme atamıyorum J

Üçüncü yorum; eski iş arkadaşım Didem’den geldi. “Yaptığı işlerin ve verdiği sözlerin arkasında duran, haksızlığa uğradığında gözü kara olan, adalet, dürüstlük ve espri anlayışını bünyesinde bulunduran kişilik. Onunla olmak alışkanlık yaratır.”

Günde 13 saat, -kimi günler uyku süresi dışındaki tüm vakit- ve haftada 6 gün beni görmekten yılmayan aziz insan Serkan –namı diğer Koray- Kurtay’sa eşsiz görüşlerini şu şekilde belirttiler: “Deli, neşeli, kimi zaman melek kimi zaman şeytan”… (Lütfen sayın okuyucu bu şeytan sözüne çok prim vermeyelim, herkesin bir vakti oluyor tabi J )

Ve arkadaşım, dostum, yoldaşım, sevgilim, ortağım ve EŞİM… Yani Canım, yani aşkuşum beni şu şekilde tanımladı: Örgürlükçü, hırslı, başarı odaklı, inatçı ve huysuz…

Gördüğünüz gibi beni “bir tanıyan pişman, bir de tanımayan” J

Şimdi sıra bana geldi sanırım…

Eskişehir doğumluyum… 28 yaşındayım ama herkesin 30 zannetmesine ses çıkarmasam da fena bozuluyorum…

18 yaşına kadar Eskişehir’de, 5 sene Ankara’da, yaklaşık 1 sene İngiltere’de yaşadım ve 5 senedir de İstanbul’da yaşıyorum.

Okul hayatımda da iş hayatımda da çok çalıştım… Özel hayatımda ise birçok kişiye göre çok gezdim, çok yaşadım…

Genç sevdim ve genç evlendim J

Şimdiye kadar en büyük hayalim olan “TUTAR’LI DİYET”te çalışıyorum.

Şükürler olsun ki yapmak isteyip yapamadığım çok az şey var… Bunlardan ilki bisiklete binmeyi öğrenemedim çünkü hep bir denge sorunum oldu… İkincisi hep bir motor sahibi olmayı istedim ama sevgili eşim bu duruma çok karşı…

Bana gelince bence ben;

İflah olmaz bir İkizler burcuyum… Sağım solum belli olmayabilir… Hiper-mani ile melankoli arasında derin geçişler yapabilirim ama korkmayın genelde tehlikesizimdir J

Çalışmayı ve yeni bir şeyler üretmeyi çok severim… Durağanlık bana sıkıntı verir. Aksiyonu severim…

Konuşmayı, paylaşmayı, biraz argo olacak ama gırgır-şamatayı çok severim… İyi sohbet her zaman keyif verir… Ortamın şen şakrak olması beni çok mutlu eder…

Her ortama uyabilirim… Salaş veya lüks fark etmez, kendimi rahat hissedeyim ve yanımda sevdiklerim olsun yeter…

Okumayı çok severim… Kitaba ve eğitime ayırdığım bütçeye hiç acımam…

Dans etmeyi çok severim… Kendimi motive etmemin en kolay yoludur.

Yeni tatlar keşfetmeyi severim… Yeni dünyalar tanımak gibidir yeni tatları keşfetmek çünkü…

Yeni mekanlar görmeyi çok severim… Bunu sadece işimin gereği olduğu için yapmam, aynı zamanda özel bir zevkimdir.

Gezmeyi çok severim… “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı” ben hala karar veremediğim için her ikisini de bolca yapmaya çalışırım…

Kırmızıyı çok severim… Herkes kahverengi yakışıyor dese de saçımı kırmızıya boyatmamaya en fazla 3 ay dayanabilirim…

Her gün ızgara levrek yesem sıkılmam…

Bazen bu huyuma çok kızsam da; her şeyi derin yaşamayı severim… Çalışınca çok çalışmak, gezince çok gezmek, sevinince çok sevinmek gibi… Ne olduğu fark etmez, ne yaşıyorsam “ÇOK” yaşarım… Çok gülerim ya da çok kızabilirim bazen…

Hep hayata geç kalma telaşı yaşarım derinlerde bir yerlerde… Hep yapamadığım bir şeyleri daha yapmaya çalışırım… Benim anahtar sözüm, “yaptıklarım için değil duyduğum pişmanlık, yapamadıklarım içindir” olabilir.

İki şeye sıklıkla kızabilirim ve içimden söylenebilirim ama fena halde aşığımdır onlara… 

Biri İstanbul, diğeri HAYAT…


25.12.2011
Gizem TUTAR




  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Paylaş
9