RSS

Sen ne kadar önemsemesen de, İYİ Kİ DOĞDUN!

Biliyorum… Şu anda en son düşünmek istediğin şey doğum günün… Eğlenmeye bile halin yokken, ne doğum günü değil mi? Sen ne kadar önemsemesen de, senin gününü önemseyen çok kişi olduğu için sevinmelisin bence…

“Allah sevdiği kulunu sınarmış”… Sınav bittiğinde de yüzüne gülermiş. Hep bunu dedim sana, yineliyorum… İnanmıyorsan, bana bakman yeterli oysa…

Seni sana anlatmak o kadar zor ki…

Düşünüyorum da, buraya ne hissettiğimi anlatamayacağım bir adam yok gibi… Ama söz konusu sensen kelimelere dökmek bir o kadar zorlaşıyor… Herşeyi ortada, kapalı bir kutu gibisin… Tepkini ölçmek hem kolay hem çok zor…

Hani bazen diyorsun ya… “Abla, aklıma hiç gelmezdi sizinle bu günlere geleceğimiz” diye… Belki de hikayeye buradan başlamak gerekli.

Sen bir gün bana beni ilk gördüğün günü anlatmıştın ya uzun uzun, ben de sana hiçbir şey hatırlamıyorum demiştim…

Bir mutfakta tanıdım seni… Bir iş yerinin mutfağı… Ortam duman altı, kızsal dedikodular… Pencerenin kenarında, her zamanki bir kolunu diğer kolunun üzerine dayayıp, bir ayağının üzerine yüklenerek duruyordun, her zaman ki gibi hafif gözlerini kısmış, canının sıkıldığı belli olarak dinliyordun ortamdaki muhabbeti. Ben her zamanki gibi mutfağa gürültülü bir giriş yapıp hemen muhabbetin ortasına girmiştim. Tanıştık, askerden yeni gelmiştin. Ağabeyin o iş yerinde çalışıyordu, bir nevi ziyaretteydin. 

Günler veya aylar sonra seni takım elbise ile aynı iş yerinin bankosunda çalışırken gördüm…

Bu süreç zarfında soğuk ama efendi olduğun görüşü dışında hiçbir şey yoktu kafamda. Ortamda herkes ile fazlasıyla muhabbetim varken, hep uzak durdum senden biraz… Fazlasıyla sınırlı birinin yanına yaklaşmak her zaman zor gelir bana…

Hayat aktı gitti…

Mert’in askerlik zamanı geldi, bizim de yeni bir asistan bulmamızın vakti…

Sonra sen geldin görüşmeye… Ben daha bir gün önce “Serkan gelse bu gün işe alırdım” demişken hem de…
Bilir misin benim hayatımda işaretler vardır. Kafam karıştığında, önümü göremediğimde, karar veremediğimde ya da farkında olmadan kendime zarar verecek bir şey yapmak üzereyken, birini hayatıma sokmam veya onu çıkarmam gerektiğinde önüme bir işaret gelir hep Allah’ın gör kulum dediği… Senin o kapıdan girmen hiç beklemediğim bir işaretti benim için…

Asistanım olarak çok şey yaptın benim için… İş yerimde benim yapmamam gereken ama hep benim yapmak zorunda kaldığım şeyleri aldın üzerimden… Konforumu arttırdın… Sinirli oldum, nazımı çektin… İlk işe girdiğinde ayağım kırıktı, beni her gün eve kadar taşıdın… Olmayacak işler bekledim senden, yılmadan yaptın… Bir kere ne yüzüme “of” dedin ne arkamdan… Ne ekmeğimde oldu gözün, ne huzurumda… Hiç beklentim kadar güzel bir neskafe yapamadın ama kimse yokken pencere kenarında sıcacık Türk kahvesi ile sıcacık sohbetler ettin benimle.

Arkadaşımız oldun… Çok güzel vakit geçirdik seninle… Yanında genç hissettik biz… Diğer herkesten farklı oldun, hem dinledin hem anladın.

Bu dönemin adamı olmadığını o kadar iyi anladım ki artık… Sen 70’lerde genç olmalıymışsın, bu zaman senin için fazla kirli, fazla umutsuz, fazla idealsiz aslında.

Daha fazla şey yazasım var hazır açılmışken ama biliyorsun sebeplerini devam edemeyecek olmamın… Hem böylesi daha iyi belki de, bazı şeyler konuşulduğunda hikaye bozulur.

Biliyorum…
Kızdırdım seni bazen… Ama sende beni…
Kırdım seni bazen, kırmak istemeden… Ama sende beni…
Zorladım seni bazen, bilerek ve isteyerek… Ama sende beni…

…..

Hep dediğim gibi sana “Sen gül, Dünya gülsün…”

Mutlu yıllar Serkan (Koray) Kurtay… Bundan önce yaşamak durumunda kaldıkların, bundan sonraki yaşlarda mutluluğunun teminatı olsun…

Mutlu yıllar ablacım…

Gizem
23 Şubat 
Devamını Oku >>


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Paylaş
9