RSS

PARİS 4.GÜN WALT DİSNEY STUDIOS

Dünkü adrenalinli geziden sonra, biraz yorgun uyansak da, en çok istediğimiz kısmına geldiğimiz için seyahatin, ayaklarımız davul gibi şiş, topallaya topallaya kahvaltıya inmeyi başardık.

Bu oteldeki kahvaltıda; domates, salatalık olmadığı için ve yumurta da çok yağlı yapıldığı için ben 2 ısırık kruvasan ve bir elma ile hayatımın en ilginç kahvaltısını yaptım. Eşimse sadece 2 dilim baget ve nutella yedi. Fransa’daki hiçbir yemeği sevmeyen eşim, aç kalmamak adına yediği tereyağlı Fransız kurabiyelerinden ve Nutalla’dan iyice tiksinmiş durumda.

Walt Disney Studios, hayatımda gördüğüm en eğlenceli yerlerden biri. Zaten bu seyahat her ne kadar unutulmaz olsa da, hangi gününü yeniden yaşamak istersin deseler, Walt Disney Studios’a gittiğim günü derim hemen.

İlk kısım “Toon Studio” Biraz daha çocuklara özgü bir yer. O nedenle şöyle bir tur attıktan sonra ilgimizi çeken tek yer olan Crush Coaster’a bindik. Aslında sırası biraz daha değişik oldu, çişeleyen yağmur nedeniyle araçlar kapatıldığından ötürü çok karmakarışık gezdik ama ben sırayla anlatmak istiyorum. Crush Coaster, ilginç bir yapı, roller coaster’lar genelde aşağı yukarı, sallanarak falan gider ya, bu bir yerden sonra sadece 360 derece döndürerek hızlı bir şekilde aşağıya yuvarlıyor sizi… Çıktığınızda deniz tutmuş gibi oluyorsunuz…
Backlot kısmında “Armageddon” ile ilgili bir kısım var ki hiç bu kadar sıkılmamıştım bir yerde, bildiğiniz yangın çıkışından kaçtık.

Günde 2 defa gerçekleşen motor ve araba şovun akşamüstü saatindekine katıldık. Muhteşem bir şey… Bir arabanın 200 km hızla nasıl ters gittiğine akıl erdirebildiniz mi hiç aksiyon filmlerinde…Hemen söyleyeyim, araba ters dizayn edilmiş yani ters sürülmüyor… En azından videosunu seyredin… http://bit.ly/vpf47q
Bu bölümün yıldızı Rock’n Rollercoaster with Aerosmith… Muhteşem bir adrenalin… http://bit.ly/tsssgx Normalde en az 45 dakika sıra beklenen bu coasterda bekleme süresi sadece 2 dakika olduğu için biz üç defa bindik. Ayrıca vakit kaybetmemek için ikinci defa binerken bilgi verilen kısmı direk es geçtiğimiz için en öne binmeyi başardık ve tam buna sevinirken, görevli bize dönüp “hadi bakalım iki kişisiniz” demez mi? Disneyland’da bu roller coastera sadece iki kişi ve en önden binmek herhalde her kula nasip olacak bir durum değil…

Studio treni ile yaşadığımız macera anlatılacak gibi değil. O nedenle eşimin telefonundan videosunu bulursam onu paylaşmayı düşünüyorum. Bir de Kıyamet Günü veya Yarından Sonra gibi bir filmde ismini çıkaramadım, yıkıldığını gördüğümüz Özgürlük Heykeli benim belime gelmiyor. Vay insanoğlu diyor insan içinden…
Ve adrenalinin en uç noktası… Tower of terror… Film efektlerinin doruk noktası, çıplak gözle üç boyutlu gerilim animasyonları ile başlayan aksiyon, bir süre sonra hayranlıktan korkuya dönüşüyor. Neden mi? Belinizde sadece bir emniyet kemeri ile 100-150 metreden aşağıya son sürat düştünüz mü hiç… Deneyin derim… Biz doyamayıp iki kere bindik, daha binecektik ama sıra çoğalmaya başladı.



Ve ve ve… Aşkımı yıllar sonra canlı gördüm… Tigger’la buluştum…

Tam da Miki gösterilerine hiç denk gelemedik diye konuşurken, birden Walt Disney karakterlerinin geçiş töreni başladı J



Gün bitti, Disney Village’e geçip yemek yedik… Hayatımda hiç tavuk kanat yerken bu kadar mutlu olmamıştım. Bir süre daha fazla bonfile, kurabiye, kuruyemiş ve hamburger görmek istemiyorum…



Bu dört yorucu günün ardından akşam 20.00’de uyuyakalmışız.

Gizem TUTAR – Aralık 2011 
Devamını Oku >>


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Paylaş

PARİS 3.GÜN

İlk iki günde olduğu gibi üçüncü günde erken kalktık ve kahvaltıya indik. Fransız yemek kültürünün bize çok uygun olduğunu söyleyemeyeceğim. Genelde yarı aç yarı tok gezmek durumunda kaldık.

Kahvaltı servisinde; kruvasan, çikolatalı kruvasan ve baget temel karbonhidrat kaynağı. Tereyağı, bal ve reçel ön planda. Fransızlar kahvaltılarını genelde baget, tereyağı ve reçelle ya da kruvasan ve kahve ile yapmayı tercih ediyorlar. Taze meyveler ve meyve salatasına büfede ayrılan yer oldukça büyük. Farklı peynir çeşitleri, yoğurt, meyveli yoğurt, süt ve cornflakes, domates ve salatalıkta bulmak mümkün. Sıcak büfede ise omlet, haşlanmış yumurta, domuz sosisi, Bacon ve haşlanmış kurufasulye yer alıyordu. Nutella, Fransızların vazgeçemeyeceği bir şey… Sadece otelin kahvaltı büfesinde değil, her yerde Nutella çarpıyor gözünüze. Belki sizin gözünüze çarpmaz. Bir karı-koca diyetisyen olunca algıda seçicilik olması gayet doğal.

Tatlı cornflakes, çok yağlı peynir, kruvasan ve kahvaltıda meyve sevmeyen benim işim biraz zor oldu. Paris’te kaldığım süre boyunca omlet, domates,salatalık ve çavdar ekmeği dışında kahvaltı da hiç bir şey tüketemedim. Eşim benden farklı olarak kruvasana biraz daha sıcak yaklaştı.
Otelde fazla konuşunca eşim çözümü ağzıma bant takarak buldu :)
Kahvaltı sonrası lobide eşimle sohbet ederek, Disneyland’daki otelimize transferimizi sağlayacak tur otobüsünü bekledik. Aynı zamanda yanlış bilet aldığımız için Disneyland’dan Eyfel Kulesi’ne gitmemiz gerekecekti akşam. Biraz internetten araştırma biraz da metro haritasından çalışma sonucunda aktarma yaparak da olsa yolun aslında o kadar zor olmadığını keşfettik.

Disneyland’ın çevresinde birçok otel yer alıyor. Bütün otellerden shuttle otobüsler var. Yaklaşık 10 dakikada bir hareket ediyorlar. Yani Disneyland’ın içindeki otelde kalmasanız bile Disneyland’a ulaşmak çok kolay oluyor. Disneyland bölgesinde Kyriad Otel’de kaldık. Kyriad Otel, eski Fransız çiftlik evleri gibi yapılandırılmış ve döşenmiş. Yıldız sayısı Crowne Plaza’ya göre daha düşük olmasına rağmen eşim bu oteli daha sevimli ve sıcak buldu. Kyriad Otel’de odalar aile odası gibi düşünülmüş. İki tek yatak ve ikili ranza yer alıyor odalarda. İlgilileri için http://bit.ly/sGPmtj
Otel çevresinden bir ağaç
Disneyland’ı ayrı anlatmak istiyorum.

O nedenle şimdilik hoşçakalın…

Gizem TUTAR – Aralık 2011
Devamını Oku >>


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Paylaş
9